28 Kasım 2013 Perşembe

VİDEOLAR: Lüleburgaz Sokollu Mehmet Paşa Külliyesi

MİLLİ MÜCADELE: Lüleburgaz'da Yapılacak Olan Toplantı Hakkında Telgraf Sureti...

Şark-i Trakya Lüleburgaz'da bir ictima' (toplantı)
 

Makam-ı Sadarete Lüleburgaz'dan Keşide Edilen (çekilen) Telgrafname Sureti

ÇEVİRİ: Zeki Özkan

Hukuk-ı tarihiye (Tarih Hukuku), kesret-i nüfus (nüfus çoğunluğu), iktisadiyat (iktisat bilgisi) gibi avamil-i mühimme (mühim sebepler) dolayısıyla camia-ı Osmaniyyeye (Osmanlı toplumuna)  merbut olan (bağlı) Şarkî (Doğu) Trakya'nın, hakimiyet-i Osmaniyye'den (Osmanlı hakimiyetinden) nez’i (koparılması) tarzında deveran eden (dolaşan) bazı şayiaya (söylenti) karşı infial (hareketlenme) ve galeyan (kaynayış) halinde bulunan Lüleburgaz ve mülhakat-ı ahalisi (bağlı olan halkı) bugün Lüleburgaz’da muazzam (büyük) bir ictima akt ederek (toplantı anlaşması yaparak) hususat-ı atiyenin sulh (barış) konferansına iblağı tavassutunda bulunmak (aracı göndermek) üzere zat-ı asilalelerine arzını tezekkür etmişlerdir (hatırlatmışlardır):

(1) Şarki Trakyanın İstanbul’dan fekk-i rabtını, İstanbul’un makarr-ı hilafet ve payitaht-ı Osmani olarak kalmaması tarzında Düvel-i İ’tilafiyye tarafından verilen kararı hükümsüz bırakarak payitaht hayatını tehlikeye koyacağı ve şu suretle İstanbul meselesinin yeniden meydana çıkacağı.

(2) Şarki Trakyanın Yunanistan’a terki her türlü hukuka münafî (ters) ve bilhassa Vilson prensiplerine mugayir (aykırı) olduğu (2.satır tayy edilmiştir.) Sulh konferansının nukat-ı mezkureyi nazar-ı dikkate alarak Şarki Trakya hakkında hak ve adle müstenid bir karar ita edeceğini ümid eyleriz.

Rumi : 9 Mayıs 1336 Miladi: 09 Mayıs 1920

Belediye Reisi Ahmed, …. Reisi eşraftan Enver, Müftü Hafız Veli

HARİTALAR: Edirne-İstanbul Arasında 1918 Senesinde Yapılan Yollar İle İlgili Harita


Çeviri: Zeki ÖZKAN -

Rumi 1334 – Miladi 1918

Edirne vilayeti dahilinde mevcut der-dest-i inşa halinde bulunan yolların esamisini (adlarını) ve tuullerini (uzunluklarını) mübeyyin (açıklayan) cetveldir.

Lüleburgaz - İstanbul. hüsn haldedir, yani güzeldir...


Trakya Haritası 

TEZLER-TEORİLER: Edirne'deki Cihannüma Kasrı ve Zından Baba Türbesi Diye Bilinen Yer Arasındaki Benzerlikler

Edirne'deki Cihannüma Kasrı ve Zındanbaba Türbesi Diye Bilinen Yer Arasındaki Benzerlikler
Prof. Dr. Ayda Arel

Kuzey Ege kıyılan boyunca yaptığımız taramalar sırasında inceleme fırsatını bulduğumuz ilginç yapılardan biri, Çandarlı ile Midilli adası arasında kalan Corci adasında ki büyük kuledir. Kenarları yaklaşık 15 m uzunluğunda kare bir tabana oturan bu kulenin teras şeklinde olduğunu tahmin ettiğimiz üst katı yıkılmış olduğundan yüksekliği kesin olarak belirlenememiştir. Gene de 15 m. olarak kestirilebilmiştir. Kule, adanın denize ve kıyılara egemen bir bakış sağlayan en yüksek noktasına kurulmuştur. Üç-üç buçuk metre kalınlığında ki duvarları, aralarında devşirme malzeme de bulunan değişik irilikte yontulmuş taşlardan inşa edilen bu kulenin giriş kapısından başka açıklığı yoktur. Mazgallı parapetle çevrili teras şeklinde ki çatı kısmının altındaki mekana açılan giriş kapısı zeminden 6 - 7 m kadar yukarıda kalmaktadır. Çevresinde tuğladan bezeme izleri bulunan bu açıklıktan, ortasında bulunan iri ve dört köşe örme bir ayağa binen dört çapraz tonozun örttüğü bir mekana girilir. Tuğladan örülmüş olan bu tonozlar, ikisi serbest ikisi de yapının duvarları içinde yer alan yuvarlak kemerlere taşıtılmıştır. Kemer üzengilerinin altında kalan bir yükseklikte duvar boyunca sıralanan kiriş delikleri bir asma katın varlığına işaret eder. Tonozları taşıyan kemerlerin bindiği orta ayağı definecilerin marifetiyle yıkılmış durumda bulduk. Kulenin üst kata çıkan merdivenleri duvarın içinde ki bir geçite alınmıştır (7)

Kule girişinin ilerisinde çalılıklar arasında bulduğumuz Yunanca yazılmış bir kitabeden artakalan bir mermer blok kule ile ilgili olmalıdır. Bu bulgu kulenin Bizanslılar tarafından yapılmış olabileceğini düşündürüyorsa da, bu bölgenin Ortaçağ'da Ceneviz denetim alanında bulunması bu konuda kesin bir yargıya gidilmesini önlüyor: Bilindiği gibi, Kuşadası'ndan Edremit, Midilli ve Enez'e kadar kuzey Ege bölgesini elinde tutan Cenevizliler buralarda birçok iskele kurmuşlar ve sıkı bir kontrol ağı kurarak üsIenmişlerdir. Cenevizli Francesco Gattilusio, 1355 yılında Midilli adasını drahoma olarak getiren V. Ioannis Paleologos'un kızı ile evlenir, iki yıl sonra da burada beyliğini ilan eder, Kardeşi Nicolo ise Enez'i ele geçirir, soyundan inenler ise Imroz ile Samotraki'yi alırlar ve yaklaşık 1460 yılına kadar ellerinde tutarlar. Cenevizliler Edremit'te mahalle kurma iznini zaten daha önce 1261 tarihli Nif antlaşmasıyla almışlardır. Bu durumda Corci adasında ki kulenin Cenevizliler zamanında yapılmış olduğunu düşünmek yanlış olmayabilir. Kaldı ki, Paleologlarin vasali durumunda ki Gattilusio ailesi Yunan adları kullanırlar. Bunlar 1373 (?) ler de Midilli adasında adanın güney kıyılarını ve Edremit'ten Çandarlı'ya kadar olan kıyı kesimini gözetim altında tutan bir kale inşa ettirmişlerdi. Corci adasında ki kule ise, Midilli ile Anadolu arasından geçen deniz trafiğinin kontrol edildiği bir istasyon olabilir. Adada ayrıca iskan izleri ve ufak Bizans şapellerine ait kalıntılar var.

Edirne'de incelediğimiz Saray-ı Amire-i Cedid'e aİt Cihannüma Kasrı (ya da özgün adıyla Kasr-ı Padişahi), Osmanlı saraylarına ait günümüze gelebilmiş en eski yapılardan biridir (13).

Bu yapıda gözlemlenen bazı tasarım ve yapım özelliklerinin Lüleburgaz'da bulunan ve yanlış olarak "Zindan Baba Türbesi" olarak anılan ve aslında bir kule olan yapıyla büyük benzerlikler göstermesi dikkatimizi çekmiştir. Gerek bu iki yapı arasında kurulabilen paralellikler gerekse Manisa'da II.Murat tarafından kurdurulan Saray-ı Amire' de ki ilk yapının bugün hala ayakta durduğu anlaşılan ve "Fatih Kütüphanesi" diye anılan kule olması (14), Cihannüma Kasrı'nın bir olasılıkla tek başına duran bir kule olarak tasarlandığını, II. Murat zamanın da yapımına başlatılan sarayın ilk yapımlar arasında yer aldığı, sonra ki şekline Fatih zamanın da tamamlatıldığı sırada kavuşmuş olabileceğini düşündürmüştür (15).

Yaptığımız üçüncü tarama gezisi Denizli ve Manisa illerini kapsıyordu. Amacımız, bazı yayınlarda bu yörede varlığına değinilen iskan kulelerini bulmak, yörede kalmış olabilen müstahkem çiftlik ve hanedan yapılarını saptamak idi. Taramalarımız iskan kulelerinin ortadan kalktığını, ancak bazı yer ve binaların hala kule adıyla anılmasından anlaşıldığı gibi ilgili tipolojinin bu yöreye de yabancı olmadığını göstermiştir. Buna karşılık, yerinde görmeye gittiğimiz çiftliklerin hiçbiri müstahkem çiftlik kategorisine uymamaktadır.

(7) Duvar içindeki merdivenleri, Edirne Cihannüma ve Adalet Kasrında, Lüleburgaz'da "Zından Baba Türbesi" diye anılan kulede gördük. Bu tarzda merdivenler Byblos'taki Ceneviz kulesinde de bulunuyor ve batı ülkelerindeki donjon mimarisinin olağan bir öğesidir.

(13) Bkz. S.Ünver, Edirne'de Fatih'in Cihannüma Kasrı, İstanbul 1953

(14) Ç. Uluçay, Manisa'daki Saray-ı Amire ve Şehzadeler Türbesi. İstanbul 1941 

(15) A. Arel, "Lüleburgaz'da 'Zından Baba Türbesi' olarak bilinen yapı", TAÇ Vakfı Yıllığı'nda yayınlanacak (1990). 

OSMANLI DÖNEMİ-TARİHİ ESERLER: Zındanbaba Türbesi Hakkında Bilinenler (2)

Sokulu Kervansarayının kuzeyinde bulunan ve daha sonra bu yapı topluluğuna eklenen Zindan Baba Türbesi’nin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir.

Bazı kaynaklara göre Çelebi Mehmet devrinde (1413-1421) Gazi Evrenos Bey’in bayraktarı için yapılmıştır. Bir
başka kaynağa göre de külliyenin yapımında çalışan ve haksız yere hapsedilen bir ustabaşının türbesidir.

Günümüzde türbe olduğu sanılan bu yapının yakın tarihlere kadar saat kulesi olarak kullanıldığını gösteren bir resim Luigi Mayer’in albümünde bulunmaktadır. Aynı zamanda bu yapı, meydan düzenlemesi sırasında ilçe hapishanesinin içerisinde de yer almıştır. Geoffrey Goodwin’e göre bu yapı Sokulu Külliyesi’nin giriş binalarından birisi idi.

Kesme taştan yapılmış olan yapıya kuzeydoğu cephesindeki küçük bir kapıdan girilmektedir. Üç katlı yapının bodrum katına inen merdivenlerle, orta kata çıkan merdivenleri birbirine bağlayan ve cephe boyunca uzanan bir dehliz bulunmaktadır.

Giriş cephesinin dış yüzündeki izlerden önünde sundurmaya benzer bir ekin bulunduğu da dikkati çekmektedir. Ancak bunun özgün olup olmadığı da kesin değildir. Yapının orta katında güneydoğu cephesine açılmış tek bir pencere vardır. Sağır olan arka cephe duvarlarının yanlara doğru taşması, saat kulesinin bu cephenin duvarına bitişik olduğu izlenimini vermektedir. Ayrıca güneydoğu duvarının köşesindeki kemer başlangıcı ile altındaki konsol taşı, hatıl deliği burada bir kapı olduğuna işaret etmektedir.

Prof.Dr.Ayda Arel’e göre, bu durumda kulenin avlu içerisinde olduğu, orta kat penceresinin buraya baktığı, girişi de yine burada bulunmaktadır. Yapının duvarları bir sıra kesme taş, üç sıra tuğla hatılla örülmüştür. Yapının her katında kare tabanlı tek bir hacim yer almaktadır. Bodrum katında beşik tonozlu 3.70x3.90 m. ölçüsünde kapalı bir hacim vardır. Burada taşı olmayan bir mezar bulunmakta olup, yapının türbe kısmı da burasıdır.

Kemerli bir kapıdan girilerek geçilen orta katın kubbeli odası 3.75x4.00 m. ölçüsündedir. Güney duvarında bir de ocağı bulunan bu odanın tuğla kubbesini köşelerdeki kaba taş konsolların taşıdığı kaburgalar desteklemektedir.

En üst kat 4.25x0.65 m. ölçüsünde kubbeli bir oda olup, buraya güneydeki bir kapıdan girilmektedir. Diğer bölümlerden farklı olarak askı kemerlerin taşıdığı pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür. Bu katın düzgün örgülü dış duvarları ve iki yöne açılan pencereleri ile seyir ve gözetleme işlevini sürdürdüğü ve bir bakıma Cihannüma olduğu da düşünülmektedir.

OSMANLI DÖNEMİ-TARİHİ ESERLER: Zındanbaba Türbesi Hakkında Bilinenler

Lüleburgaz ilçe merkezinde Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi’nin kervansaray duvarlarına yakın olarak yapılmış ve bu gün sağlam olarak ayakta durmaktadır.

Yapının korunmasındaki sebeplerden birisi de türbenin dini ve tarihsel yönünün halk arasında uyandırdığı etkidir. Şöyle ki; Türbenin hemen yanında yer almakta iken kesme taştan yapılmış duvarlarına kazma işlemediği için dinamit kullanmak suretiyle 1935 yılında  Kervansaray yıktırılmasına rağmen Zindan Baba  türbesi yıktırılamamış, aksine onarılmıştır. 

Türbe yakın zaman kadar saat kulesi olarak kullanılmıştır. Bu   saat türbeye 1809 yılında (H 1309) Üsküp’ten saatçi Rum usta getirilerek takılmıştır.1918 yılına kadar işleyen bu saat Yunanlılar tarafından  1918 yılında tahrip edilmiştir.

Türbe 1935 yılında Kervansaray yıktırılıp, yerine E-5 karayolunun geçirilmesi ve çevre düzenlemesi  yapılmadan önce de burada bulunan ilçe hapishanesinin içinde yer almaktaydı. 

Üç katlı olan türbeye Kuzey-Doğu cephesinde ki küçük kapıdan girilir. Kapı bodrum katına inen merdivenlerle orta kata çıkan merdivenleri birbirine bağlayan  ve cephe boyunca uzanan bir dehlize açılır. 

Dehlizin mahzen yönündeki tek kanatlı kapıyla bölündüğü duvardaki çeşitli izlerden anlaşılır. 1561-1564 tarihli Lüleburgaz Sokullu Mehmet Paşa Külliyesine yakın bir yerde yapılan türbe Prof.Dr.Ayda Arael’in belirttiğine göre  külliyeden daha eskidir. 

Zindan baba türbesi hakkında halk arasında söylenen iki söylence şöyledir. -Türbe içinde yatan Evrenos Beyin bayraktarı olduğu ve türbenin Çelebi Mehmet devrinde yapıldığı... -İdama mahkum edilen biri türbeye hapsedilir..Tam asılacağı dakikada kimliği meçhul biri bir şahsın kan ter içinde halkı yararak ortaya çıktığı ve mahkumun serbest bırakılmasını zira suçlunun kendisi olduğunu söylemesi üzerine ,mahkumun suçsuz olduğuna kanaat getirilerek serbest bırakılır. Kimliği meçhul kişi serbest bırakılan mahkumun yerine hapsedilip idam da tehir edilir. Asacakları gün türbenin kapısı açılınca onu içeride ölü olarak bulurlar. Yapılan araştırmalar neticesinde ölen şahsın suçsuz ve âlim bir kişi olduğu öğrenilip oraya gömülür. O günden bu güne kadar bu türbeyi binlerce kişi ziyaret etmekte ,dua okumaktadır. Bazı ziyaretçilerde türbenin  dış yüzeylerine mum dikerek yakmakta ve dilek dilemektedirler.

OSMANLI DÖNEMİ-LÜLEBURGAZ'IN FETHİ: Haşt Behişt’te Lüleburgaz

Tezkire, kelime anlamıyla "zikredilen, zikri geçen" anlamına gelen tezkire, kişilerin biyografisini çeşitli yönleriyle subjektif veya objektif ele alan eserlerdir.Tezkireler ilk kez İran edebiyatında ortaya çıkmıştır.Bu eserler mensur yazılmakla birlikte içinde manzum kısımların yer aldığı tezkireler de vardır. Tezkireler bugünkü edebiyat tarihlerinin ve şiir antolojilerin yerini tutmaktadır.

Türk Edebiyatı'nda tezkire yazma geleneğinin temeli Ali Şir Nevaî'nin Mecâlisü'n-Nefâyis adlı eserine dayanır. Türk Edebiyatının ilk tezkiresi budur. Türk Edebiyatı'nda sırasıyla 16. yüzyılda Sehi Bey, Latifî, Âşık Çelebi, Hasan Çelebi, Ahdî ve Beyanî; 17. yüzyılda Sâdıkî, Riyâzî, Fâizî, Rızâ, Yümnî, Asım ve Güftî; 18. yüzyılda Mûcib, Safâyî, Sâlim, Beliğ, Safvet, Râmiz; 19. yüzyılda da Fatin gibi belli başlı tezkire yazarları mevcuttur. Bunların dışında da yazılmış çok sayıda tezkire mevcuttur.
Tezkire klasik türk edebiyatı şair ve yazarların şiirlerini ve hayatlarını kapsayan edebiyat antolojisi görevi gören bir kitaptır.

İlk tezkire Sehi Bey'e ait olup Heşt Behişt ismini taşımaktadır. Bunun dışında Latifi tezkiresi, Ahdi'nin Gülşen-üş Şuara isimli tezkireleri de ünlüdür.
Kaynak: Vikipedya

Heşt Behişt'te Lüleburgaz (Farsça'dan Çeviri)
3.Ketibe Dokuzuncu Destan

‘Ansızın Rumeli’de Vize hakiminden haber irişti ki, Konstantiniyye hakimi (İmparator) asker gönderip Vize vilayetini yağmalamış; burası imparatorun memleketi yakınındadır. İmparator İstanbul’un surlarla iyi berkitilmiş olduğuna güvenerek böyle küstahlık yapmıştır. 

Sultan derhal askerin toplanmasını emr etti ve Gelibolu boğazı’ndan geçerek Migalkara şehrine indi… (Rumeli’de olan) Lala Şahin, Evrenos Beğ ve öteki beğler askerleri ile sultanı Migalkara civarında karşıladılar. Sultan Lala Şahin’i Rumeli askerlerinin büyük kısmı ile İpsala bölgesinde bulunan Ferecük fethine yolladı; kendisi İstanbul etrafındaki kaleleri ele geçirmek amacıyla bu tarafa hareket etti. 

İlkin İstanbul’dan bir merhale uzakta bulunan İncüğiz (İnceğiz) kalesi üzerine yürüyüp kaleyi kuşattı; iki-üç günde kaleyi ele geçirdi, düşman askerlerini tutsak yaptı…. oradan İstanbul’a ait olan Burgaz Dağları tarafına hareket etti, orada Burgaz kalesinin hakimi ve kale dizdarı, İncüğiz’de karşı duranların başına gelmiş olandan ders alarak kalenin teslimi işine giriştiler; bu arada Ferecük’i feth etmiş olan Lala Şahin askeri ile Sultan’ın yanına gelmek üzere bu tarafa hareket etti. 

İncüğiz bölgesinde İstanbul’a ait olan Bolon (Apollunia ) denilen ve Tanrı-yıkduğı diye bilinen başka bir kale vardı; Sultan iyi berkitilmiş bulunan bu kaleyi zaptetmek üzere bu tarafa hareket etti; kaleyi zapt için onbeş gün çetin savaşlar verdi, sonunda feth gelini yüzünde ki peçeyi indirdi. 

Sultan ‘Tanrı bu kaleyi yıka’ dedi ve Karadeniz’e yakın bir yaylaya çekildi, orada yüce bir ağacın altına oturmuştu... ‘Sultan ‘altında dinlendiğim ve uğurlu bir yerde menzilim olan bu ağaca bundan sonra ‘Devletlü-Kavak desinler’ diye emretti... 

Bu fetihten sonra çoğu raiyyet olan kale ahalisine istimalet versin ve herkesi kendi ev ve makamında yerleştirsin diye Lala Şahin’i gönderdi… askerlerden birinin eline ganimet olarak bir altın tas düşmüş… onu başına geçirmiş. Rivayet ederler ki Sultan’ın emri ile üsküf denilen başlık o zamandan adet olmuş… bu olayların olup bittiği tarih 774 (1372) yılına düşer’.

ARAŞTIRMA: Engin KOÇ

OSMANLI DÖNEMİ-İSKANLAR: İlk Rumeli İskanları

[İskan] Kelime manası olarak “yerleştirme” demektir. Genel olarak; yerleşik veya konar-göçer grupları kendilerinin veya devletin isteği doğrultusunda belli bir yöreyi Türkleştirmek, İslamlaştırmak, Şenlendirmek veya güvenliği sağlamak gibi nedenlerle, başka bir bölgeye yerleştirme faaliyetine verilen isimdir.

Osmanlıların Rumeli’ye ilk olarak 1322 tarihinde geçtiği bilinmektedir. Ardından 1329 Pelekanon Savaşı ve 1331, 1334, 1353 yıllarında defalarca Rumeli’ye geçmeye çalışıldığı görülmüştür. İlk fetihlerin yapılması ile birlikte ele geçen yerlere hâkim olmak amacıyla çeşitli iskân politikaları izlemiştir. Mesela, Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa, Rumeli’de gerçekleştirdiği birçok fethin ardından babasına; “ Devletlü sultanımın himmetiyle Rumeli fethedilmeye başlandı. Düşmanın gayet zebunluğu vardır. Bu tarafta fethedilen hisarlara koymaya çok adam gerek. Lütfedip yarar yoldaş gönderiniz.” diye istekte bulunarak alınan yerlerin elde kalmasına gayret göstermiştir.Yeni fethedilen alanlara yerleştirmeler bir anda olmamıştır. Mesela Rumeli’de ki iskânlara ilişkin ilk kayıt 1357’de Karesi topraklarında ikamet etmekteyken Gelibolu’ya oradan da Hayrabolu’ya gelip yerleşen konar-göçer zümre ile ilgilidir. XIV. asırda Bizans’a yardım maksadıyla Rumeli’ye giden birliklerin burada kalmasından sonra, Rumeli’nin fethiyle birlikte Süleyman Paşa liderliğinde bir grup Türk iskân edilmiştir.
 
I. Murad zamanında Saruhan Yörükleri Serez’e, Çelebi Mehmed döneminde İskilip’te ki Tatarlar Filibe yöresine, yine Fatih Sultan Mehmed’in sadrazamı Gedik Ahmed Paşa’nın Kastamonu ve Sinop’u fethinden dönerken İsfendiyaroğlu İsmail Bey’i bütün cemaatiyle Filibe’ye yerleştirmesi aslında iskân işinin bir anda değil, ihtiyaca göre tedrici bir şekilde yapıldığını gösterir. Yine Timur hadisesi sırasında onun uğrayacağı yerlerden birçok halk Rumeli’ye geçmişti. Rumeli’deki zenginlikleri görünce tekrar Anadolu’ya dönmeyip buraya yerleşmeye karar vermişlerdir.
 
Bu iskân faaliyeti bilinçli olarak yapılmamış, fakat Rumeli’nin Türkleşmesi ve İslamlaşması sürecine katkı sağlamıştır. Özellikle Rumeli seferlerine katılan akıncı ve dervişlerin bir kısmı buralarda kalarak bu alanlara daha sonra yapılacak olan yerleşimlere ön ayak olmuşlardır. Rumeli’nin ücra yerlerinde bile bu akıncı ve derviş isimlerine rastlanması bunu göstermektedir (Paşayiğit, Mihaloğlu, vd.). Aslında Osmanlılar özellikle Anadolu’da daha önce tatbik olunmuş bir sistemi Rumeli’de uygulamışlardır. Fethedilen yerleri gazilere temlik yoluyla vermişler ve o alanlara uç beyleri göndermişlerdir. Bu beyler kendilerine verilen bu arazilerin elden çıkmaması için ellerinden gelen gayreti göstermiş, hatta sürekli akınlar yaparak çeşitli kazanımlar elde etmişlerdir. Mesela I. Murad Gümülcine, Serez, Manastır, Hurpeşte havalisini Gazi Evrenos Bey’e; Yıldırım Bayezid, Plevne ve Niğbolu havalisini Mihaloğullarına tevdi ederek buraların imar ve iskân açısından gelişmesini sağlamasının yanı sıra ta uçlarda tampon bölge oluşturdukları bilinmektedir. 

Fethedilen yerlere ilk olarak camiler kurulur, muhacirler bu alana iskân edilirlerdi. Böylece cami iskânın çekirdeğini oluştururdu. Halk cami etrafından (merkezden) çevreye doğru bir gelişme içindeydi. Saraybosna, İzvornik, Foça, Rogatiça, Vişegrat, Srebirniça, Travnik, Akhisar, Prozor, Doboy, Knejina, Yayçe, Banya Luka, Aşağı Tuzla, Biyelina, Gradişka, Kamengrat, Obortsi, Glamoç, Dırniş ve Dobrun’da Müslüman mahalleleri hep camiler ve mescitler etrafında gelişme gösteriyordu. Bu camileri genelde akıncı beyleri ve beylerbeyi gibi yöneticiler inşa ettirmekteydi.
 
Osmanlı’nın kuruluş döneminde, Anadolu’dan Rumeli’ye geçişte iskân metodu olarak, Türk dervişleri de önemli roller üstleniyordu. Kendi maiyeti ile bu diyarlara gelen dervişler, önce zaviye kuruyorlar ardından da onun etrafında yavaş yavaş yerleşim birimleri oluşturuyorlardı. Osmanlı Devleti, bu bölgelerde vakıflar tesis ederek, iskânı daha sistematik hale getirmiştir. Bununla birlikte Anadolu’dan yeni fethedilen alanlara yapılan iskânda teşvik edici olması açısından belli vergilerden muhacir halk muaf tutulmuştur. Osmanlı Rumeli’nin fethi sırasında ve halkın belini büken mevcut vergi ve angaryaları kaldırmış, daha cazip vergilerle yerli halkın tepkisini çekmeyerek fethi kılıçla değil, gönül çekmeyle (istimâlet) bitirmiştir.
 
Bazı bölgelerin fethinden sonra nüfus açısından dengenin Türk-Müslüman lehine değişme politikası sadece Rumeli’de uygulanmamıştır. Ele geçirilen yerlerde ekseriyetle tatbik edilmiştir. 1570-1571’de fethi tamamlanan Kıbrıs, tekrar elden çıkmaması amacıyla fetihten sonra bir kısım iskân hareketlerine sahne olmuştur.İlk yerleştirilenlere çeşitli vergi muafiyetleri tanınarak iskânın teşvik edici nitelik kazanması sağlanmıştır.

Şükrü SÖNMEZER, Semra ÖGEL

İTÜ Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü, 34437, Taksim İstanbul

Lüleburgaz'ın Fethi

Âşık Paşazade (1392–1484) :Elvan Çelebi Köyünde 1392 yılında doğmuştur. Asıl adı Derviş Ahmet’tir. Âşık Paşanın torunudur.  Sultan Çelebi Mehmet zamanında yaşamış olup, devrin savaşlarına katılmıştır. 1484 yılında yazmaya başladığı (Tevarih-i Al-i Osman) Osmanlı tarihinin canlı kaynağıdır. “Aşık Paşazade Tarihi” adıyla meşhur olmuştur.

 
Aşık Paşazade - Tevarih-i Al-i Osmani

Feth-i Çorlı

Yanto fethinden sonra Çorlı canibine azimet olunub ba’de’l – vusul muhasara olundı. Ve tekürine kabul –i cizye teklif olundukca inadı izdiyad bulup mukateleye israr eyledi. Ahirü-l emr esna-i muharebede bir gazi ok ile gözini mecruh idecek vakt-i fursatdur, deyü askeri yürüyüşe tergib içün şehriyar-ı cihan yağma ferman buyurduklarında sipah-ı İslam-ı ikdam-künan burc-ı hisara su’ud itmeleriyle kal’a feth olunup enva-i ganayim ile muğtenim oldılar. Ve tekür-i mecruh giriftar, kayd-ı  isar  ve emr-i şehriyarı vasıl-ı serhadd dimar olup ba’du hedme’l – Misivri canibine imale-i i’lam-ı nusret – medar olundı. Teküri cenge muktedir olmamagla kal’ayı teslim idüp kabul-i akd-i zimmet itdi. Andan Burgaz Kal’asınun küffarı firar itmiş bulunmagla hedm ü tahrib olundı. Bundan akdem Şeh-zade Süleyman zamanında Hacı İl-Big’i  Malgara canibinde tag eteğinde olan kıla’ı zapt ve ol etrafı teshir içün ta’yin olunmuş idi.

762 tarihinde Meric kenarında Burgaz nam bir kal’a feth itmekle anda tahassun idüp ekser-i evkatda küffara akın itdüğinden naşi ganayim ile muğtenim olurlar idi. Bir gice Dimetoka teküri asker-i İslam-ı şeb-hun içün kal’asından hüruc itdükte ittika ol gice Hacı İl-Big’i dahı adeti üzere akına çıkmış bulunmagla iki asker birbirine mülaki olup ceng-i azimden sonra küffar tarmar ve tekürleri giriftar olduğına binaen heman Dimetoka canibine tahrik-i rayat-ı zafer-i şi’ar eylediler. Tekürin oğlı babasınun esir olduğından haberdar olacak, taleb-i aman idüp teslim-i hisar eyledi.Bu feth-i celil vuku bulduğı zamanda Sultan Murad Han, Çorlı ve Misivri teshirine azimet buyurmuşlar idi. 

Haci İl-Big haber-i fethi dergah-ı şehriyariye iblağ içün irsal eyledügi ademler ol esnada vasıl ve kulub-ı müslimine enva-i meserret ü şad-mani hasıl oldı. Ve Evrenos Big dahı sabıka, İpsala canibinde derya kenarında olan hisarları hıfz u iraset ve kurbunda olan kıla’ı dahil-i havza-i hükümet itmege me’mur olmış idi. Bu esnada ol dahı Keşan-kal’ası’nı feth idüp asitane-i pad-şahiye nice hedaya ile yüz sürdi. Ve Hacı İl-Big’i  Dimetoka muhafazası levazımını tanzimden sonra Sultan Gazi, Burgaz üzerinde iken şerf-i pa-bus-ı  şehriyarı ile müşerref olup Dimetoka ganayimindan hedaya-yı bi-şümar arz u takdim itdükte enva-i in’am ve iltifat-ı şahi ile tekrim olundı.